Cumhuriyet Halk Partisi (CHP),Ak Parti tarafından yıllardır, defalarca sistematik baskıya, itibarsızlaştırma kampanyalarına, medya ambargolarına ve mecliste verilen her önergesinin rutin olarak reddedilmesine maruz kalmıştır. Bu koşullar altında CHP’nin hâlâ TBMM’de “demokratik mücadelesini” sürdürme kararlılığı bazı kesimlerce bir direniş olarak görüldüyse de, son olarak AKP ve DEM Parti tarafından kurulan komisyona katılma kararı, bir kırılma anı olarak değerlendirilmeyi hak ediyor.
Bir Yere Ait Olma Hırsı mı, Yoksa Kayıtsızlık mı?
CHP, bugüne kadar iktidarın gölgesinde kurulan, adil temsile dayanmayan ve çoğu zaman yalnızca iktidarın meşruiyetini tahkim etmeyi amaçlayan komisyon ve platformlara karşı mesafeli durmuştu. Ancak bu kez, AKP ile birlikte hareket eden DEM Parti’nin de içinde yer aldığı bir komisyonda “bulunma kararı” alması, ilk bakışta bir uzlaşma gibi gösterilmeye çalışılsa da, aslında CHP’nin kimlik krizinin bir dışavurumudur.
Bir yanda yıllardır “tek adam rejimi” diye adlandırdığı bir iktidar yapısına karşı demokratik direniş iddiası taşıyan bir parti; diğer yanda, o iktidarın kurduğu zeminde şekillenen bir komisyonda yer almak. Bu çelişki, CHP’nin yalnızca siyasi karar alma mekanizmasındaki tutarsızlığını değil, aynı zamanda ilkeleri uğruna “bedel ödeme” iradesinden ne kadar uzaklaştığını da gösteriyor.
23 Yılın Ardından Gelen Sessizlik
CHP’nin son yıllarda en çok eleştirildiği konulardan biri, iktidarın kurduğu oyunları bozmak yerine o oyunun bir parçası hâline gelmesidir. “Sistemi içeriden düzeltme” hayaliyle yapılan her iş birliği, AKP’nin hegemonik siyasetini daha da sağlamlaştırmaktan öteye gitmedi. Bu komisyona katılım da istisna değil, bir devam halkasıdır.
23 yıl boyunca mecliste verilen önerilerin reddedildiği, seçimlerin eşit ve adil ortamda yapılmadığı, yargı bağımsızlığının kaybolduğu ve medya gücünün iktidarın sopası haline getirildiği bir ortamda, hala bu düzene meşruiyet kazandıracak adımlar atmak, ne yazık ki bir “dik duruş” değil, bir “eğilme biçimidir”.
Ne Yapılmalıydı?
CHP eğer gerçekten farklılaşmak, halka umut vermek ve yeniden “değişim” söylemini ete kemiğe büründürmek istiyorsa; AKP’nin kurduğu hiçbir sahneye figüran olarak çıkmamalıydı. Komisyonu reddetmek, bu baskı düzenine karşı bir tutum almak, halkın karşısında “Biz bu oyunun parçası değiliz” diyebilmek asıl muhalefet tavrı olurdu.
CHP’nin AKP ve DEM Parti tarafından kurulan komisyona katılması, stratejik bir hamle değil, ilkesel bir savrulmadır.
Bu karar, 23 yıldır süren mücadelenin ruhuna ters düşmektedir. Muhalefetin iktidar tarafından şekillendirilmiş zeminlerde rol alması, yalnızca o iktidarın meşruiyetine hizmet eder. Türkiye, sahici, cesur ve dışarıdan kendi zeminini kurarak gelen bir muhalefete ihtiyaç duyarken; CHP hâlâ içeriden değişim umudu taşıyorsa, o umut çoktan eskimiş demektir.
Paylaş :