Ulus Devletlerin Geleceği – Murat Özkan’ın Kaleminden

murat özkan yazar

Birinci Dünya Savaşı sonrasında Batı’nın önerdiği çözüm, çok dinli ve çok etnikli imparatorlukların yerine ulus-devletlerin kurulmasıydı. Yerel aydınlar da bu formun istikrar sağlayacağına inanmışlardı. Ulus-devlet modeli, bir asır boyunca bölgenin temel siyasal çerçevesini oluşturdu.

Fakat uygulama beklenen sonucu vermedi. Ulus-devletler, çoğu zaman farklı kimlikleri bastırarak, tekçi bir anlayışa dayandılar. Bu baskıcı yön, darbeleri, çatışmaları ve meşruiyet krizlerini beraberinde getirdi. Suriye ve Irak bu anlayışın somutlandığı devletler olmuştur. Neticede Batı’nın da müdahalesiyle bu devletler bugünkü durumuna gelmişlerdir.

  1. yüzyılın sonlarına doğru Batı’da farklı bir yaklaşım gündeme geldi: Etnik ve dini çeşitliliğe sahip bölgelerde federatif veya konfederal parçalı yapılar. Bu model, özellikle liberal İslamcı çevrelerde “özgürlük” söylemiyle cazip bulundu.

Ancak sahadaki örnekler, bu iddiaları boşa çıkardı. Lübnan, etnik ve dini temsiliyete dayalı devlet kurgusuyla çoğulculuğun örneği olarak sunulmuştu. Ne var ki bu model, toplumsal barışı sağlamadı; tam tersine mezhepler arası rekabeti, dış müdahaleleri ve sürekli bir istikrarsızlığı doğurdu. Bugün Lübnan, parçalı devlet yapısının çatışmayı artırdığının en açık kanıtıdır.

Türkiye, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren ulus-devlet çerçevesiyle varlığını sürdürdü. Ancak günümüzde yaşanan tartışmalar salt bir hükümet değişikliğini değil, devletin temel kurgusunun iktidar tarafında yeniden yazılmasını ifade ediyor.

Kayyum uygulamaları, yargı süreçlerindeki siyasallaşma ve muhalefete yönelik baskılar, merkezi devlet yapısını dönüştürmenin araçlarına dönüşüyor. “Yeni anayasa” tartışmaları ise bireysel hakları genişletmekten çok, parçalı modellere geçişin zeminini oluşturmayı amaçlıyor.

Ulus-devletin sorunlarını görmezden gelmek mümkün değildir. Tekçi ve dışlayıcı uygulamalar demokratikleşme ihtiyacını açıkça ortaya koyuyor. Ancak çözüm, ulus-devleti parçalamak değil; onu daha güçlü, daha kapsayıcı ve daha demokratik hale getirmektir.

Cumhuriyetçi aydınlar ve siyasetçiler için görev açıktır: Ulus-devleti terk etmeyi değil, onu demokratikleştirerek korumayı savunmak.

Türkiye’nin önünde iki seçenek vardır. Birincisi, Lübnan örneğinde görüldüğü gibi, parçalı ve mezhep/etnik temelli modellere yönelmek; bu yolun sonu istikrarsızlık ve çatışmadır. İkincisi, ulus-devleti demokratikleştirerek korumak; bu ise hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı, hesap verebilirlik ve güçlü bir sivil toplumla mümkündür.

Cumhuriyet’in yeniden kaybedilmesi halinde onu geri kazanmak çok daha zor olacaktır. Bu nedenle bugünün sorumluluğu, ulus-devleti demokratikleştirmek ve korumaktır. Çözüm, parçalamakta değil; koruyarak dönüştürmektedir.

Paylaş :